Untitled Document
   
  Hüsamettin Ünal
  Yazılarım
 
Moderniz imin Yobazlığı
 
Günümüzde Türklük veya Müslümanlık peşindeki kentliler ve belli yörelerin yerel halkı bile, kendi geleneğinin sazlı, sözlü, davullu zurnalı düğününü yapmaktan utanç duymaktadır. Türk düğünü yapma kültürel kendini-bilmezlik veya kendini reddediştir. Geçen yaz, birkaç davullu zurnalı düğün oldu. Birçokları bunu hor gördü. Çünkü modern insan, kapitalistin ticarileştirip yeniden biçimlendirdiği ve bir salona hapsettiği modern düğünü yapmayı ve balayına bir otele gitmeyi normal bir ideal olarak görür ve özler. Hangi Milliyetçi, en son ne zaman, davullu zurnalı ve cümbüşlü ve halaylı düğünle evlendi dersiniz? Aynı soruyu, Türk kültürünü geliştirmeyi amaçlayan ilericilere ve kültür emperyalizminden bahsedenlere de sormak gerekir. İlk önce kendimize sormayı öğrenelim ki, kendimize yapılmasını istemediğimizi biz başkalarına yapmaya kalkışmayalım veya bu tür yapışı amaçlayanlara hizmet eden cehalet ve gaddarlık örneklerine destekleyici olarak katılmayalım. Davul, zurna, cümbüş geçmişi anlatır. Bugünde bugünü yaşamak gerekir. Bugün, kapitalistin düğün salonunda, kapitalistin-devletinin nikâh salonundaki tören biçiminde ve Avrupa’nın klasik nikâh yürüyüşü müziğinde yitmiş-kendimizi arayıp yeniden-buluruz. Elbette, çağdaş egemenlik pratiklerinin ağır baskısı ve yönetimi altında, bu yitmiş-kendimizi arayış ve buluş günlük yaşam faaliyetlerimizin ve düşünce ve davranış tarzlarımızın büyük bir alanını kaplar. En kötüsü de, ihtirasla milliyetçilik satışı yapanlar ve bu satışa sarılanlar, Anadolu’nun gelenek ve göreneklerini yaşama yerine veya sahtekârlık temsili biçimde, kılıç ve kalkan olarak kullanırlar. Bırak Anadolu’nun gelenek ve göreneklerini yaşama yı onları besleyen Anadolu’yu daima hor görmüşlerdir. Sadece milletin bile tanımını yapmaktan yoksun milliyetçiler veya günümüzün değil, Cumhuriyetin batı eğitim tarzıyla yetişmişleri, uluslararası kitle kültürünün ve televizyon çağının çocukları hor görmeyi hanzoluğa indirmişlerdir. Batı müziğinin tam tamlarıyla maymunluk yaparken, maganda müziği nitelemesi, yermesi ve aşağılaması yorumlarıyla ilerilik, büyüklük, çağdaşlık taslamak, Batının ırkçı ve kendini beğenmiş kültürünün bağnazlığının satışını yapmaktır. Elbette bu satış, kendinin olmayanı satın alanın ve bu satın alışla kendini kendinden öte bir şey sananın, kendi-gibi olmayana karşı, kendini korumak, yüceltmek için, savunucu-saldırısıdır. Kendinin sanıp koruduğu ve savunduğu çağdaşlık veya modernlik, kendini biçimlendiren çağdaş pazarın ifadesidir: Modernizemin yobazlığı. Kültür ve kültüre katılım, ayni zamanda, özellikle kültürün ticarileştiği ve dolayısıyla siyasallaştığı ortamlarda, mücadele alanıdır. Bu mücadelede, bazı kültürel pratikler örneğin kapitalist ticari pop-kültürü, yayılmacı kültürler oldukça saldırgandırlar. Bu saldırganlıkları kendinden olmayan veya kendine benzemeyen veya kendi için görevsellik yapmayan pratikleri düşman rakip olarak görür ve yok etme mücadelesine girer. Elbette bu mücadele insandan geçerek, insanla, insanlar arasında olur. Yirminci yüzyılda, siyasal birimler içinde ulus içi ve siyasal birimler arasında uluslararasında süren en önemli mücadele kapitalist veya benzeri sınıflarla çalışan sınıflar arasındaki egemenlik mücadelesi olmuştur ve olmaktadır. Kapitalist kültürel strateji ve saldırı bir ülke içinde çalışan sınıfların ve az gelişmiş Ülkelerdeki geleneksel kültürlerin aşağılanması, değersiz gösterilmesi, geri, ilkel, kaba, yontulmamış olduğunun sürekli vurgulanması, değişime ve gelişmeye tehlike ve karşı olduğunun ileri sürülmesi, kesinlikle modernleşmesi ve çağdaşlaşması, incelmesi gerektiği, bunun da ancak kendi kültürlerini bırakarak kapitalistin kültürel yapısıyla bütünleşmesiyle olacağını belirtir. Bu saldırı elbette tek boyutlu ve her zaman ayni karakterleri taşımaz. Aksine çok boyutludur ve hatta birbiriyle çelişkili çok yönlü saldırıları içerir: Bu çelişkiye en açık örnek, 1960'ların kültürel emperyalist girişimlerinin kentlerdeki özlemlilerin dışında etkenliklerinin azlığı ve demokrasisinin yönetim çıkmazında geleneklerin tutuculuğa dondurulup sömürülmesinin artmasıyla başlayan din sömürüsü ve geleneksel kültürel pratiklerin çıkar ve cehaleti destekleyecek biçimde yeniden-biçimlendirilip sunulması biçimleridir. Bu yeniden biçimlendirilmede ve dolayısıyla yozlaştırmada, örneğin halay Anadolu’nun ezilmiş halklarının dayanışma pratiğinden çıkartılır Batının siyasal örgütünü transfer eden ülkelerdeki resmi eğitim ve iletişim medyaları çalışan sınıfların dayanışma kültürlerini kırmada, Batının hep-bana bireyciliği ve soygunculuğunu çağdaş ilan etmede ve meşrulaştırmada ön safhaları alır. İnsanları kapitalist sömürünün meşruluğunu işleyen ve hazırlayan resmi eğitim ve kitle iletişimi yanında, ondan daha etken olarak, insanları yanlızlıga iten ve birbiriyle rekabete zorlayan örgütlü baskı ve sömürü düzeninin günlük pratikleridir. Bu örgütlü saldırıda çıkarcı sendikalar da önemli bir yer alırlar. Sendikalar gerçekte çalışan sınıf içinde dayanışmanın anlam kazanması, gelişmesi ve güçlenmesinin ve yapıcısıdır Sendikalar dayanışmanın vücut bulduğu yer olurken, ayni zamanda, Amerikan sendikalaşmasının günümüzdeki örneğinde olduğu gibi, sistematik olarak yok edildiği yer olur, Bu tür sendikalaşma bürokratik hırsızlığın, mafyalığın, kapitalistlerle el-altından rüşvet yiyerek yeni tipi bir kültür getirir. Bu kültür kapitalistle dayanışma ve çalışan sınıfların ezilmesine ve soyulmasına katılma kültürüdür. Bir kültürel pratik örneği: Düğün Kalkınma, gelişme ve modernleşme kitapları okuruz okullarda. Benzeri nutukları dinleriz radyoda, televizyonlarda. Özellikle seçim zamanında ve işçi grevi veya özelleştirmeye karşı çalışanlar gösteri yaptığında, Türkiye’nin aslan liderleri açar ağızlarını, yumar gözlerini: Kalkınmayı, gelişmeyi kösteklemeyelim. Kimin kalkınması? Neyin kalkınması neyin pahasına, kimin sırtından ve kimin için? Okullarda okutulan kopyaları kitaplara ve kopyacılarına, nutuk çekenlere ve kitleleri birbirine düşüren kapitalistin politikacılarına göre, herkes tarafından ve herkes için... Acaba? Bu acaba sorusuna Türkiye deki evlilik süreci pratiğine özlü bir göz atarak, bu pratik ve pratiğin ideoloji ve iletişimiyle kapitalizmin getirdiği ve götürdüğü, yücelttiği ve ezdiği, yok ettiği ve tekmeleyip egemenliği elinden aldığı ve gerektiğinde kendi çıkarı için kullandığını açıklamaya çalışacağım. Öldürülen ve Öldürenin ideolojisi Kelek Hüsnü çok milliyetçi sevgilisine şöyle davullu zurnalı bir düğün yapalım der. Sevgilisi ayaklanır ve Yozgatlı hamal değiliz. Hele hanzo, hiç değil. Bir de dosta düşmana rezil mi olacağız diye çıkışır. Hüsnünün gerici duyguları, kalkınmış kentin kalkınmış ve çok okumuş-öğrenmiş modern insanı olan sevgilisinin düşlerinin egemenliğinin boğucu sıcaklığı altında buz gibi erir buhar olup gider. Türk milliyetçiliğinin insanı, bir yandan Türkçülük veya benim gibi toplumculuk taslarken, öte yandan Türkün binlerce yıl yaptığı ilkel, düğüne ait, köhnemiş, gerici ve değersiz sınıfların pratiği olarak niteleyecek biçimde yetiştirilmenin hastalığını taşır. Hüsnü ye kuyruklu veya kuyruksuz smokin, siyah veya renkli papyon, cilalı parlak ayakkabı, acayip yakalı ve önü işlemeli beyaz gömlek satın alınır veya kiralanır. Sevgilisine de Amerika, Fransa ve Almanya dan gelen model ve moda magazinlerinden örneklenen gelinlik ve benzeri giysiler seçmek için dükkan dükkan gezilir. Ardından, ticarileşen bu kültürel pratiğin sürecine, kapitalistin sahip olduğu veya devletin sahip olup kapitaliste kiraladığı veya devletin sahip olup ilgili kurum tarafından parayla hizmete sunulan bir salon, bir fotoğrafçı ve videocu katılır. Uluslararası kâğıt endüstrileri davetiye yoluyla payını alır. Buna devletin temsilcisi resmi memur eklenir. Davetiyenin biçimi kavgası yapılır ve davetiyeler bastırılıp gönderilir. Eğer düğün yapacak kadar durumları iyiyse, düğün salonu tutulur, müzisyenler bulunur, içkiler ve mezeler falan ayarlanır. Balayı için otel olmazsa ticari evlilik düşleri asla tamamlanmaz. Kısaca modern dünyanın modern kültürel gerekleri neyse onlar yapılır. Peki, halaya, davula, güvey ve gelin odasına, cehize ve benzeri Anadolu kültürünün nişan ve evlenme süreçlerine ne oldu? Hem kişi hem sınıf olarak, istersen benim dünyam bu değil de! Yaşadığın dünyanın egemenlik ilişkiler düzeni içinde sadece sos yo-ekonomik yere göre değil, aynı zamanda bu anlayışın yapma biçimine göre adımlar atman gerekir. Atmazsan, direnirsen, belki kendi karşıtlığını böylece pratikte ifade etmiş olursun. Fakat ayni zamanda, eşin olacak kişinin ve yakınlarının yıllardır düşlediği düşlerin içine edersin: Toplumsal ilişkiler ve beklentiler ağının yaşattığı gerçekleri her egemen düzen gibi kapitalist düzen de, kendisinin olsun olmasın, bir taraftan özgürlük, bireycilik yaygarası yaparken, diğer taraftan sömürerek kendi amacı yönünde kullanır. Devrimci veya ilerici veya dinci veya milliyetçi olarak yola çıkar, burjuvanın sömürü ve yozlaşmış kültürel pratiğini eleştirir ve ret edersin ve bir de bakarsın ki evlenirken takip ettiğin bütün süreçler tam senin karşıt olduğun süreçler. Yozlaşmışlık derken, yozlaşmışlığı ret ederek kucaklarsın: Bu durum örgütlü Örneğin, kentlerde, son senelerde beyaz ve temiz örtülerle örtülmüş küçük kızların örtüsü din tüccarlarının yönetimindeki örgütlü direnişin bir ifadesidir ve direnişte önemli ölçüde bir başarıyı anlatır. Elbette, başarıyı değerlendirirken kimin ve ne için sorularına da cevap vermek gerek. Türkiye de seks, örtünme ve ahlak ilişkisi gündemi ve ideolojisi gerçek ahlaksızlıkların ve ahlaksızların hem kılıcı hem kalkanı hem de ahlaksızlığın olduğu yerde değil de başka bir yerde olduğunu gösterme sahtekârlığıdır. Kapitalizmin öldürme biçimleri Türkiye de evlilik kurumunda yasal egemenlik getirdiği örgütsel ve yasal değişimlerle Batı tipi kültürü kucaklayan devletin eline verilmiştir. Bu da, hem nişan hem de düğün pratiklerine katılma ve bu pratikleri biçimlendirmede başından sonuna kadar önemli değişiklikler getirmiştir: Camiye gitme, hocanın düğün olan eve gelmesi, namaz ve dua gibi inanışların yerini, nikâh salonu, devletin memuru ve fabrikadaki akan iş ve üretim misali birkaç dakikalık sivil seremoni almıştır. Türk evlilik hukukunda hoca gayri-meşruluğu ifade eder duruma getirilmiştir. Tahminime göre, bu gayri-meşruluk giderek ortadan kalkıp, "demokrasi geliştikçe, pratikteki meşruluk biçimine dönüşecek ve din tüccarlarının yüzü biraz daha gülecek. Saldırganlıkları sisteme karşıtlıktan çok sistemin içinde yolma imkânlarını artırma ve çıkarcılıklar baş gösterecektir Modernleşmenin evlilik kurumuna getirdiği oluşumlardan biri de yaygın boşanmalardır: Bu sırada boşanma avukatları kuyu kazmaya ve insanların ızdırabından zenginleşenler olarak türemeye devam edecek. Türk olanın yok olması veya egemenlik altına girmesi Kapitalist, devleti hem kamudan toplanan paraları cebine indirerek soyar hem de hor görür, aşağılar ve kendine ve gelişmeye engel olarak niteler Türkiye bu gelişme seviyesine, sadece kitle iletişim araçları ve kamu sektörlerinin özelleştirmesi konusunda geldi. Fakat devlet hala dokunulmazlığa sahip, tabii soyanlar ve sağanlar dışında... Sermayenin para yapması gerekir. Düğün evde olursa, para yapma olanağı sınırlanır. Hemen her kültürel pratikte olduğu gibi, sermaye kültürel pratiğin olduğu yeri ya satın alır ya da yerini değiştirip yerinden ederek kendi yeri yapar. Yok, etme veya kontrolde yerinden etme en etken bir oluşumdur: Kültürel spor, eğlence ve evlilik pratiklerinin açık, özgür çevresinden alınıp kapitalistin sahip olduğu ve ödeme yapılarak kullanılan duvarlar arasına hapsedilmesi bunun en açık örmekleridir. Salonda olmayan evlilik süreci sadece eksik olarak nitelenmez, aynı zamanda hayat boyu iç burukluluğunun, özlemlerin eziciliğini getirir. Çelik-çomak oyunu, eğer beysbol biçimine döndürülüp miti-milyon dolar ticari spor biçimine sokulamazsa veya zifaf odası ve gecesi otel odası ve gecesine dönüştürülemezse öldürülür. Babalar günü, dayılar günü, sekreterler günü, analar günü vs gibi icatlar yanında) balayı diye bir şey icat edilip yolma yolları bulunmazsa, kapitalist sömürü canlılığını yitirir, dolayısıyla, balayı düşüne, gerçekleştirmeme durumunda, hayat boyu üzüntülü iç çekişi ve mutsuzluk aşılanır. Neden? Alternatifler örneğin kendi evinin zifaf odası, çelik çomak oyunu, balayı sız düğün sermayeye, en azından tüketimi teşvik etmediği için, rakip olarak durur da ondan. Ekonomik ve ideolojik Evliliğe başlangıcın kültürel pratiğinde, Türk kavimlerinde çalgıcılardan oyunculara kadar ücretsiz sos yo-kültürel katılım vardı: çalgıcılar bahşiş verilirdi veya yiyecek veya içecekle yetinerek pratiğin doğal bir parçası olarak görünürlerdi. Çalgıcılar ücretli-işçi değildi. Ne de çalgıcıların sırtından zenginleyen çalgıcı-kapitalist vardı. Oynanan oyunlar ve danslar ticari bir kültürün malı değil, herkesin ortak katıldığı ve sürdürdüğü, kendilerinin yaşam öyküsünü anlatan, kendi parçaları sembolsel ifadelerdi. Kendi dillerinde ve kendi tempolarıydı. Katılım bireysel bencillik değil, toplumu tümleştiren bireysel anlatımlardı. Kapitalist sermaye ilişkileri her şeyi paraya ve sık sık yenilenen ve tüketimi teşvik eden modaya indirmesi sonucu çalgıcılar önce paralı küçük burjuva oldular, ardından çalgıcı sağlayan kapitalist firmalar araya girerek çalgıcı işçi durumuna düştüler. Bu sırada düğün yapanlar da bu firmaya durmadan artan bedel ödemeye başladılar. Geleneksel Türk düğünlerinde yapılan oyunlar ve halay toplumcu katılmayı ve dayanışmayı anlattığı için, diskonun ve Rakın Rollün seks-çağrışımlı temposunun gaddarlığında katledildi. Öldürüldükten sonra, yeniden televizyonlarda diriltilerek kapitalist kontrol kışkırtıcı ve tutucu anlatım biçimine dönüştürüldü. Türk olmaktan çıkartılıp Türkçülük postunda ve hatta emperyalizme uyutucu-karşıtlığı anlatan emperyalist politikanın bir parçası oldu. . Evliliğe ilk adımları atışta "beraber yürüyüş tamamıyla farklıydı. Yürüyüşe herkesin bakışları altında iki bireyin herkesten ayrılışı değil, herkesin birleştiği herkes katılırdı. Kapitalist baskıcı bir kurumu yaşatma çabasıyla yürüyüş müziği bile egemenliğin türkün müziğinin elinden alınıp emperyalist bir kültür ürününün eline verildiğini anlatır. Bu yürüyüş müziği uluslararası sermayenin bir diğer sömürüsünde çaldığı zafer marşlarından biridir. Türk le ilişkisinde iç sermayeyle ortak sömürü yürüten emperyalist "Avrupalılık" egemendir. Öldürdüğünü romantikleştirme ve yeniden öldürme. Öldürülen müziğin ve çalgıcının televizyonlarda romantikleştirilmesi yanında, Anadolu’nun düğünü isim değiştirdi ve Köy düğünü oldu. Köylü kim? Atatürk ün dediği gibi şehirlinin efendisi mi? Hiç de değil. Biri efendisi der, diğerleri efendiye bakıp göbeklerini çatlamasın diye tutarak kahkaha atarlar. Köy düğünü televizyonlarda zaman zaman hortlatılan öldürülmüşleri destekleyici ek bir biçimde, ölmekte olanın temsilcisi olarak romantikleştirilerek sunulur. Bu romantikleştirmede gene emperyalist sahte-miliyetiçiliğin beyinleri yönetmedeki ideolojik anlatımı yatar. Köy düğünü, bu romantikleştirmede ve günlük egemen pratikte, geçmişi ifade eder; Dolayısıyla, kapitalist ideolojisinin sunduğu geçmişle iç çekişte geçmişi küçümseme ve hortlatıp kendini meşrulaştırma veya düşmanlarına karşı kışkırtıcılığı teşvikte ve katlımlar da kullanmayla birlikte yeniden öldürme hâkimdir. Bugün Türkiye deki evlilik kurumunun örgütlenme ve kurumsal pratikler biçimi Batının kopyası durumundadır. Türk olan evlilik gelenekleri ya ortadan kalkmış ya bir köşeye itilmiş, ya düne ait olarak nitelenerek hor görülen bir duruma düşürülmüş ya özelliklerini yitirerek biçim değiştirmiş ve kapital ideolojinin kullandığı egemenliği sürdürme aracı haline sokulmuştur. Kırsal alanlar da, bu tür sermayenin ve kapitalist ideoloji ve malların satıcı ajanı olarak görev yapan televizyonun girdiği yerlerde bu oluşuma hızla katılmaktadır. Türkiye de, bu alanda, geçişten çok yok oluş, yok ediş, hortlatış ve buna karşı mücadele egemendir. Şunu kesinlikle belirterek bitireyim: insanlar, Aldığı güçlü yeri ve önemini insanın durumu açısından yeniden hortlatılarak televizyonda gösteri ve ideolojik propaganda malzemesi olarak kullanma gibi değişime ve dönüşüme uğratılmıştır ve uğratılmaktadır. Anadolu kültürü dayanışmacı niteliğini yitirmekte ve hem kapitalist bireyci, kapkaççı ve sömürücü bir biçimle değiştirilmekte hem de dönüşüme uğratılarak kendine düşman bir biçime sokulmaktadır. Anadolu’nun direniş kültürü de resimli, sesli ve basılı kitle kültürünün tecavüzüyle, kendini yeniden biçimlendirme ve koşullandırma, aksi takdirde yok olma durumuyla yüz yüze savaşmaktadır yıllardır. Eski yok olan veya yok edilen kültürleri doğada kaybolur Bu yapmada da egemen güçler iç burukluluğu sömürüsü ve dünden bugün daha iyi ve gelişmiş olduğumuzu kanıtlamak için bayramlarda ve gerektiğinde hortlatıp tekrar gömerken, mücadele edenler de tarihten ders almayı öğrenmeye çalışacaklar. Yaşasın coca cola kültürü! Peki, su kültürüne ne oldu? Endüstrileşme ve kalkınmanın sonucunda bin bir hastalıklarla doldurulup içilmez yapıldı. İçilenleri de kapitalist düşünce kapışarak özel mülkiyetine geçirip plastik şişelere doldurularak parayla satmaya başladılar. Bazı bilim adamlarının yaptığı gibi Anadolu kültürüne katkıları ve yaptıkları için şükür ile bitirelim mi? Bitirelim, ama temeli benim elimde olmadıktan sonra ne işe yarar ki? Kendi memleketim olan Elbistan da dahi emperyalist düzenin çığlıkları atılıyor artık öyle ki en fakir sınıflarda bile emperyalizmin çanakçılığı boy gösteriyor en milliyetçiyim diyen Müslüman im diyenler dahi emperyalist düzenin çanakçılığını yapıyorlar Müslüman a soruyorum neden diye e efendi çağ modern çağ uymak lazım hem din emreder ulül emre uyun diye demi yani milliyetçiye sor aynı hikâye bu biz Türklerin artık Türk ve İslam düşünce ve inanışlarını sadece kimlikte yazılı olarak kalıyoruz demektir buda bence utanç verici bir olaydır batı emperyalizmi bizleri tamamen içine almışlığın mutluluğunu yaşıyor ve türkün yenilmez hükümdarlığını yıkmanın gururunu yaşamaktadır ne yazık ki Türk devletinin kurucuları ve müdafaa neferlerinin yapmış olduğu tüm gayret ve çabaların artık yıkıldığını büyük önder M.Kemal Ata türkün hayallediği bir Türkiye nin kalmadığının işaretidir tüm bunlar ne yazık ki Batının bu başarmışlık edası bende öyle bir acı vermekteki kendi kendimden utanıyorum bunda benimde vebalim var diye Elimden geldiğince bu batı emperyalizminin karşısında gücümce müdafaa edemediğimin ezikliği içindeyim ben bir bireyim belki ama kendi gücümce yapmalıydım diyorum bazen ama bütün milliyetçiyim diye nutuklar atıp hükümdarlık yapanlarda bunda vebal sahibi değil mi Müslüman ım Allah yolunda neferim diyen sadece beş vakit abdest alıp camiye gitmeyi Müslümanlık sanan zavallılarda suçlu değilmi? Maddi çıkar ve makam uğruna inanç ve bayrak duygularını satanlarda suçlu değil mi? üç beş oy avcılığı uğruna her tavizde bulunan kan emicilerde suçlu değil mi? diyor ve kendimce avuntular yapmaktayım ne yazık ki. ey Türk ey Müslüman ım diyenler ne zaman uyanacaksınız ne zaman buna dur deme vaktini bekliyorsunuz bu ülkede ne zaman hasan Tahsinler sütçü imamlar şahin beyler kazım Karabekir Fevzi çakmaklar ne zaman çıkacak. G.M. K Atatürk ün emanet ettiği gençler ne zaman onun emanetine buradayız diyecekler ne zaman? Hala bizler Avrupa birliğine ne zaman gireceğiz ne zaman tamamen köleleştirileceğiz kavgaları içindeyiz bizler şunu unutmayalım ki asla ve asla Avrupa bizlerin var olması ve güçlü bir Türkiye olması için parmak oynatmayacaktır bunun bilincine ne zaman varacağız oy avcılığı yapmak bir yerlerden bir şeyler götürmek için Türklüğünden ve inançlarından taviz veren kan emicilerine ne zaman dur diyeceğiz ne zaman G.M. K.Atatürk ün ve ecdadımızın emanetlerine sahip çıkacağız neyi bekliyoruz neyi? Kan emicilerinin daha mı kan emmelerini bekliyoruz Benim Mehmetçiğim benim ülkemde şahadet şerbetini içerken her gün bir iki tabut gül yüreklere sancı verirken birileri rahat etsin mi diye ölünüyor anaların yüreklerine kor ateşler düşürülüyor? Kan emiciler makam kapsınlar mı diye her damlasında türkün kanıyla sulanmış her karışı canlar verilerek alınmış topraklarımda pazarlıklar yapılsın mı diye ağlatılıyor? Yetmedi mi sizce yetmedi mi bu her karışı şahadet şerbetini içmiş şehitlerimin canı pahasına alınmış bu topraklar üzerinde oyun oynayanlara dur demenin zamanı gelmedi mi artık? Bilmem ne partisinin ve bilmem ne kurumun iktidar tavizlerinde çerez değildir benim memleketim Uyanma zamanı geldi ve geçmektedir uyuma uyan Türk oğlusun sen titre ve kendine dön. Batı emperyalist oyununa gelme silkin kalk artık senin ecdadın Türkoğlu Türk tür Türk gibi yaşa Türk gibi öl…
 
Hüsamettin Ünal
22.06. 2007- ELBİSTAN
www.sevdakalemi.com
 
 
  Bugün 8 ziyaretçi (12 klik) kişi burdaydı! yeniListe.com

 

 
  Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol